8 Mayıs 2016 Pazar

VEDA- 14

  Bütün bunlar büyük bir saçmalıktı. Aptaldım ben. Hem aptal hem de çaresiz. İnsanın en zavallı hali. 
  Derin bir nefes al ve yavaş yavaş ver. İşte böyle. Ne derdi güzel annem; “Önüne geçilemeyecek tek şey ölümdür. Seni yıkabilecek tek şey ölüm. Hayatta başka hiçbir şeyin seni yenmesine izin verme.”
  Küçücüktüm. Annesinin kanatlarının altından çıkmak istemeyen minik bir serçe. Ölüm, ilk kez o gece gözümde canlanmıştı. O, ağzından salyalar akan, yüzü tarumar ve de çirkin bir canavardı. Karşı koymaya kimsenin gücünün yetmeyeceği, dehşet verici büyüklükte bir canavar.
  Annemin kast ettiği aslında bu değildi. O, hayat karşısında cesaretimi asla kaybetmemem gerektiğini söylemeye çalışmıştı. Ama bunu anlayamayacak yaştaydım. Zaten kısa bir süre sonra canavar geldi ve onu alıp götürdü. Hiçbirimiz, onu, ölümün pençelerinden kurtaramamıştık.

   Ertesi sabah, babamı yatağında yalnız yatarken gördüğümde yanına sokulmuştum. Ona, büyüdüğümde canavarı öldüreceğimi ve ondan sonra kimsenin annesini alamayacağını söyledim. Yüzündeki yorgun ifade aydınlanır gibi olmuştu. Nemli gözlerle bana bakmış ve “Büyüyünce doktor olmak ister misin kızım?”  diye sormuştu. Sonra da; doktor olup insanların acılarını hafifletebileceğimi, onları sağlıklarına kavuşturabileceğimi, ama yine de ölümün önüne geçemeyeceğimi eklemişti. Zamanı gelince herkes ölecekti. Ölümden sonra ise sonsuz bir hayat vardı ve sevdiklerimizle orada yaşamaya devam edecektik. Korkum hafiflemiş hatta yerini umuda bırakmıştı. Uzunca bir süre, canavarın gelip beni de götürmesini beklemiştim. Çok sonraları ise sevdiğini kaybettikten sonra ölmeyi istemenin yersiz bir beklenti olduğunu anladım. Babam ölmüştü ve artık geride kalanlar olarak üç kardeş birbirimize sımsıkı sarılmamız gerekiyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder