11 Temmuz 2016 Pazartesi

ŞEBİNKARAHİSAR


 Çocukluğumun ilk altı yılı bu sokaklarda geçti. Şimdi binalar çoğunlukla terkedilmiş, taşlar ve duvarlar yosun bağlamış, fideler ağaç olmuş, meyvesini topladığım ağaçlar ya kesilmiş ya da kocamış.
 Kışı çetin olur Şebinkarahisar'ın. Sokaklarında kar ve buz en az üç ay kalır. Camları yarı beline kadar donar, kazara sobanın olmadığı bir odaya asılmış olan ıslak çamaşır, buz kalıbı halini alır. Bu annemin sorunuydu. Babamın sorunu kapının önünü kapatan karları küremek olurdu. Böyle bir iklimde çocuk olmak ise; sabah okula çantanın üzerine oturup kayarak gitmek, tek katlı evlerin çatılarından sarkan buz saçaklarını yemek demekti.
  Kırmızı boyalı duvardaki pencereden kaçmışlığım çoktur. O zamanlar demir korkuluğu yoktu.  Elimde bir kese kağıdı dolusu yumurta ile hemen karşısındaki eşiğe takılıp düşmüşlüğüm de dün gibi aklımda. 3 yaşında ya var, ya yoktum. Ilk bakkal alışverişimdi.
   25 yıl kadar önce ayrıldık bu şehirden. Daha önce hiç gelme fırsatım olmamıştı. Benim en anlamlı gezim oldu diyebilirim. Sanki bir parçam hep orada kalmış ve kalmaya devam edecekmiş gibi hissediyorum.