2 Haziran 2017 Cuma

Daldan Dala

 Yazmakla konuşmak bir olur mu hiç! Ne derler; söz uçar yazı kalır. İnsan kalır mı , kalmaz. İnsan giderse de eseri kalır. Konuşarak değil, yazarak söyledikleri kalır. Ben kalır mıyım, onu Allah bilir. Yine de ne kadar yazarsan yaz; Sultan Süleyman'a kalmamış dünya, sana bana kalır mı, kalmaz. Varsın kalmayıversin, sen yine de yaz. Yazmak iyidir. Neden diye sorma, neden diye yaz. Yaz ki, altına cevabımı yazayım. 
 Bitmedi. 
 Kuru kuruya yazmak olur mu hiç, olmaz. Önce oku, sonra yaz. Sonra üçün beşin karesi kadar sefer yine oku ve ondan sonra yaz. Okumadan yazma, bir de yazdığını okumadan geçme. Bir sefer değil, iki üç sefer oku. Sadece şimdi değil, yarın da oku. Bil ki yarın başka bir kafa olacak o omzun üzerinde. 
 Kafa önemli. Kafada beyin var, beyinde hayat. Beyni çıkar, ne kalır geriye? Top. Evet evet, bildiğin top. Şu bilmem kaç milyon gözün takip ettiği, ayaktan ayağa seken top. O da şanslıysan. Kim top olmak ister, ben istemem. Ben koltuğumdan memnunum. Sen ister misin? İstediğini sanmam.
 Yine bitmedi. 
 Ne diyorduk? "Ekinler baş vermeden, kör buzağı topallamazmış."  Bu dörtte mi geçiyordu, üçte mi? Gerçi iki de olur, bir de olur,  bilemedim. İzlemesine izlemişimdir ama hatırlayamadım. 
  Hatırlamak. Ne kadar da can sıkıcı bir eylem. Kimisi çok hatırlar. Öyle inciğini cıncığını, cılkını çıkarana kadar hatırlar. Ben pek hatırlamam. Unuturum hemen. Ne güzel di mi? Ben güzel değilim. Elim, yüzüm; eh işte idare eder. Ama ruhum çirkin benim. Sevmiyorum ruhumu...

1 Haziran 2017 Perşembe

KANIKSAYIŞ

İlk Gün;
 Başımda bir duman; en dağılmayanından. Kulaklarımı dolduruyor bir ses; tınısı tiz mi tiz. Başımdaki duman kara değil, tozpembe. Kalbimde acı verici bir his; tarif etmesi zor. Sanki bir yaz güneşinin altında duran siyah taşları almışlar, göğsümü yarıp içeri doldurmuşlar. Oysa mevsim bahar bile değil. Tuhaf.
 Bir şiir yapışmış dudaklarıma. Evirip çevirip okuyorum.

Kadehim dolu,
Taşana denk.
Kadehimde hüzün,
Bir de sensiz olmak duygusu;
Kadehimde özlem,
İçiyorum yokluğunu.
Kadehimde aşk,
Aşıkların hepsi sen.
Dudaklarım, susuz kalmışlığın kurusu.

İkinci Gün;
  Yine yalnız oturuyorum bu soğuk bankta. Tenime değiyor, geceden kalma çiğ taneleri. Kulaklığımda hüzne hüzün katan boğuk şarkıların yankısı. Bir kedi miyavlıyor çalıların arasında. Bir kedi, karnı aç. Zihnimse öyle bencil ki acıyamıyorum ona. Acıyamıyorum kendimden başka herhangi bir mahluka.

 Üçüncü Gün;
    Bugün yine, senden sonra ve öncekilerden önceki her gecede olduğu gibi oturuyorum o kahrolasıca bankta. Beynimin oluklarında yokluğunun yankısı dolanıyor. Unutmaya çalıştıkça ben, buradayım diye bağıran bir gitmişlik. Dünya dönüyor oysa biliyorum, hissediyorum da yararı yok. Başım dışında dönen hiçbir şey umrumda değil. Bırakılmış her aşık gibi ben de bencil bir yabaniyim. Canlı cansız herşeye küskün bir mendebur.

Dördüncü Gün;
  Pervaneler sinmiş ağaç kovuklarına. Gökyüzünü yıldızlar değil, uçakların yanıp sönen ışıkları aydınlatıyor. Gecenin ayazı iliğime işlerken, yüreğimin yangınından başka bir ısı değişimini umursayamıyorum. Sokaklarda kediler, köpekler ya da kimsesiz çocuklar üşüyormuş kimin umurunda. Ben yalnızca kendi kimsesizliğime ağlıyorum. Gözlerimde yaş kalmamış ya kar tanelerinin tenime değdikten sonraki ıslaklığına sığınıyorum. Yeni maskem işte bu benim. Ağlayan bir soytarı. Ki hiç sevmem soytarıları. Onların yalana bürünmüş dünyaları kimin umurunda, ben sadece hayat ile arama ördüğün yalan duvarına ağlıyordum. Ve kızıyorum zavallılığıma.

Beşinci Gün;
  Yoktun, vardım
  Geldin, varlığımı keşfettim
  Yoksun, yokum...

Altıncı Gün;
  Melankoli can sıkıcı. Bir o kadar da gereksiz. En iyisi Bob's Burger izlemeli.

Yedinci Gün;
  Ne diyorduk??